banner564

Hakkımız var

Akıncı "Sıkıntı BM parametrelerinde değil, Rum yönetiminin zihniyetinde" diyerek, doğal gaz konusunda bir kez daha uyardı: 

Hakkımız var
banner598

   Türkiye Cumhurbaşkanlığı himayelerinde düzenlenen “Barışın Sürdürülmesi ve Herkes İçin Kalkınma” ana temalı 9. Boğaziçi Zirvesi'nin onursal açılış konuşmasını yapan Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı, İstanbul'da Habertürk'ten Kübra Par’ın sorularını da yanıtladı. 

   Habertürk’te dün yayınlanan röportajda Akıncı, Güney Kıbrıs ile yürütülen görüşmelere ilişkin olarak, "Sıkıntı BM parametrelerinde değil, Rum yönetiminin zihniyetinde" dedi. Doğu Akdeniz'de enerji gerginliği hakkında konuşan Akıncı, "Sen kazıyorsan, söz dinlemiyorsan, ben de kazarım" ifadelerini kullandı
   Cumhurbaşkanı Akıncı soruları şöyle yanıtladı:
Par: Doğu Akdeniz’deki hidrokarbon yataklarının aranması ve paylaşımı ile ilgili gerginlik giderek tırmanıyor. Siz ısrarla “İki topluma ait olan doğal kaynakların yine bu iki toplumun refahını artıracak şekilde değerlendirilmesi şart. Güney Kıbrıs yönetimi ortak payları tek başına sahiplenme anlayışını terk etmeli” diyorsunuz. Fakat fiili durum pek bu yönde ilerlemiyor. Eşit paylaşım temelli bir çözüm olacağı konusunda gerçekten umutlu musunuz?
Akıncı: Ben aklın yolunu işaret etmeye çalışıyorum. Müzakereler boyunca da bunu yapmaya çalıştım çünkü akıl bize ortaklaşmayı emrediyor. Bu olduğu takdirde bölgede çok iyi bir işbirliği potansiyeli var. Sadece Kıbrıs’ın olması muhtemel zengin doğalgaz kaynakları değil, İsrail’de bulunan kaynaklar da önemli. Türkiye’nin İsrail ve Mısır ile ilişkileri de ilelebet kötü seyredecek değil. Bu bölgenin kaynaklarının birleştirilerek Türkiye ve Yunanistan üstünden Avrupa’ya nakli en pratik, en hızlı, en düşük maliyetli projedir. Bunun yerine Ege’nin derin sularından geçirerek, İsrail- Güney Kıbrıs- Girit- Yunanistan- İtalya güzergâhını öne çıkarmak aklın alacağı iş değil; tamamen politik güdülerle şekillenmiş bir projedir. 
Par: Nitekim Türkiye de KKTC kıta sahanlığı içinde kalan bölgelerde de sondaj çalışması yapacağını duyurdu...
Akıncı: Evet. Türkiye’nin kendi ilan ettiği bir kıta sahanlığı çizgisi var. Batıda Rum parselleri ile çakışan durumlar var. Bir de adanın doğu ve güneydoğusunda Kıbrıslı Türklerin ilan ettiği ve Rumlarla çakışan parseller var. Şu an itibarıyla Türkiye kendi kıta sahanlığıyla ilgili olarak çalışmalar yapıyor. Ayrıca Kıbrıs Türk tarafının Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı (TPAO) ile yaptığı anlaşmalar var. Türkiye bizim adımıza bu çakışan parsellerde arama yapabilir. Bu ne zaman olacak, nasıl olacak, onu önümüzdeki günlerde göreceğiz ama nihayetinde olacak.
Par: Bu gerginliği daha da tırmandırır mı yoksa karşı tarafı bir çözüme mi zorlar?
Akıncı: Temennim ikinci dediğinizin olması ve buradaki hakların tek taraflı olarak gasp edilemeyeceğinin anlaşılmasıdır. Bu böyle mi olacak, onu önümüzdeki süreçte göreceğiz ancak bize başka alternatif bırakmadılar. Benden önce bir ortak komite kurulması fikri vardı, ben de ilerlettim bu fikri. “Bu zenginliğin ortak bir zenginlik olduğunu; bunda bizim de hakkımız olduğunu siz de kabul ediyorsunuz ama planlamasına, çıkarma sürecine bizi ortak etmek istemiyorsunuz” dedim. Ne yazık ki Rum tarafının gücü ve zenginliği paylaşmama tavrı bu alanda da kendini gösteriyor.
İhanet suçlaması
Par: Bir yandan da Kıbrıs sorununun çözümü için uğraşıyorsunuz. Tabirimi maruz görün ama Mustafa Akıncı deyince benim aklıma yel değirmenleriyle savaşan bir siyasi figür geliyor artık. Attığınız kimi adımlara sadece Rum tarafından değil, KKTC içinden ve Türk Dışişleri’nden de tepki geldiği oluyor. 2017’de görüşmeler çok yolunda gitmemişti. Sizin buna rağmen tekrar masaya oturmanızı ve Guterres Çerçeve Belgesi’ni kabul etmesi için Rum lider Anastasiadis’e çağrı yapmanızı “Türkiye’ye ihanet” olarak yorumlayanlar olmuştu. Bütün bu süreçte karşılaştığınız tepkilere ne diyorsunuz?
Akıncı: Ben Don Kişot değilim ki yel değirmenlerine karşı savaşayım! Tarih, yargısını her lider için verir. Birkaç kendini bilmezin Mustafa Akıncı’yı ihanetle suçlaması halkımızı derinden yaraladı. Ne zaman Kıbrıs’ta çözümle ilgili bir hareketlenme olsa, sonucundan bağımsız olarak içerideki bazı mihraklar ve Türkiye’de onlarla iletişim halinde olan mihraklar hemen “Vay Akıncı Türkiye’yi sattı, satıyor, hain” gibi ithamlarda bulunuyorlar. Bunlar üzerinde çok fazla durmuyorum çünkü halkım beni tanıyor. Türkiye ile de yakın diyalog içerisindeydim.
Par: Sizin bu çerçevenin dışına çıkarak, Türkiye’nin garantörlüğü ve Türk askerinin adadaki varlığı konusunda tavizler verdiğinize dair iddialara ne diyorsunuz?
Akıncı: Bunlar çok çocukça, gerçeklerle bağdaşmayan iddialar. Eski çerçevenin dışına çıkan ben değilim; beni ihanetle suçlayanlardır, çünkü onlar hiçbir zaman çerçevenin aslında ne olduğunu anlamak istemediler. O çerçeve, iki kesimli, iki toplumlu, siyasi eşitliğe dayanan federasyonu öngören bir çerçevedir. 1977 ve 1979 anlaşmalarının altında Sayın Denktaş’ın imzası var. 11 Şubat 2014 anlaşmasının altında da Sayın Derviş Eroğlu’nun imzası var. Bu çerçeve Crans Montana’ya kadar birlikte yürütüldü ve özellikle güvenlik garanti boyutunu Türkiye ile birlikte yürüttük. 
Sıkıntı Rum zihniyetinde
Par: Peki daha açık sorayım, gelinen noktada Türk Dışişleri ile aranızda bir yaklaşım ve strateji farkı var mı?
Akıncı: Ben de açık konuşmayı severim… Sayın Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu Crans Montana’dan sonra BM parametreleri ile artık bu işin olmayacağını öngörmeye başladı. Oysa ben suçun BM parametrelerine yüklenmesinin anlamsız olduğunu düşünüyorum. Çünkü ta Denktaş zamanından günümüze BM parametreleri ile iki kesimliliği, iki kurucu devletin birbirine eşitliğini yani birbirine tahakküm edemeyeceğini ayrıca -Rumlar daha sonra yan çizmeye çalışsa da- BM Genel Sekreteri Guterres’in 6 maddesinden birine dönüşen 2’ye 1 oranında dönüşümlü başkanlık şartlarını elde ettik. Yani bir Kıbrıslı Türk’ün de oluşacak federal devletin Cumhurbaşkanı olabileceği şartını… Bunlar Kıbrıslı Türkler ve Türkiye için kötü şeyler değil ki… Dolayısıyla sıkıntı BM parametrelerinde değil, Kıbrıslı Türklerle eşitliği paylaşmak istemeyen, Kıbrıslı Türklerin bu devlette eşit söz sahibi olmasını içine sindiremeyen Rum yönetimi zihniyetindedir.
Sıfır asker sıfır garanti
Par: Diyelim ki Kıbrıslı Türkler için bu şartlarınız kabul gördü ama Türkiye’nin garantörlüğünün ortadan kalkmasına neden olacak şartlar sürüldü önünüze… Ne yaparsınız?
Akıncı: Hassas olduğunuz noktayı anladım… Cenevre Konferansı’na madde olarak giren bir ilkesel açıklama oldu: “Her iki taraf da kendini güvende hissetmeli, bir tarafın güvenliği diğer tarafın tehdit algısı gibi olmamalı”. Bunun yolu var mı? Var. Sıfır asker sıfır garanti söylemine karşıyız biz. Bu maksimalist tavra karşıyız.
Kardeş olmak istiyoruz
Par: Sizin ‘yavru vatan’ kelimesine itiraz etmeniz büyük tartışma yaratmıştı. KKTC kendi siyasi mevcudiyetiyle Türkiye’ye olan bağları arasında sıkışıyor mu bazen?
Akıncı: Yani bu çok doğal, normal bir istek değil mi? Ana-yavru münasebeti duygusal bir bağı ifade edebilir. Kıbrıs’ta herkes kendini Türkiye’ye yakın hisseder. Uzun yıllar bu iş hep bu söylemle geldi ama biz 35 yıl önce Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni kurduk. Türkiye de “Ben sizi tanıdım” diyor. Büyükelçi Murat Başçeri bana güven mektubu sunalı daha 1 ay oldu. Dolayısıyla burada bir devlet var. Dünyaya da bunun bir devlet olduğunu söylüyoruz. Gelecekte hangi çözüm olursa olsun bu devletin bu topraklardaki iki eşit kurucu devletten biri olmasını istiyoruz. O zaman Kıbrıslı Türklerin orada kendi kendini yöneten, kendi ayakları üzerinde durabilen, Türkiye ile çok daha sağlıklı ilişkiler içerisinde kardeşler olmasını söyledim ben. Bunda hiçbir kötülük yok, her iki taraf için de iyilik var.” 

YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER

banner471

banner474