banner564

‘Şoka girmiştim’

Alpay Durduran, 15 Kasım’ın ‘emrivaki ile’ kabul ettirildiğini savundu

‘Şoka girmiştim’
banner598

 KKTC’nin bir ihtiyaçtan değil de bir dış politika enstrümanı olarak ilan edildiğine inanan dönemin Toplumcu Kurtuluş Partisi (TKP) Milletvekili Alpay Durduran, muhalefete tehditle kabul ettirilen devletin ne bağımsız olmasının arzulandığı, ne de bu yönde çaba harcandığı görüşünde.

Durduran, hem Kıbrıs Türk Federe Devleti, hem de KKTC Kurucu Meclisi’nde görev yapsa da Kıbrıs’ın yeniden birleşmesi ve tam-eksiksiz bir devlet olarak yaşamasının hedeflenmesinden yana.  Durduran “Kıbrıs konusuna ilişkin 2 bin kusur sayfalık uluslararası hukuk belgesinin tamamına yakınında Kıbrıs’ın yeniden birleşmesi ve tam-eksiksiz bir devlet olarak yaşaması öngörülüyor. Hedef budur. Garantörler bunu sağlamak içindir” dedi. 
Kıbrıs Türkü’nün de artık kendine çeki düzen vermesi ve başını kaldırıp dünya sorunlarıyla ilgilenmesi gerektiğine inanan Durduran, “hızla sona doğru giden dünyada” barış ve iş birliği içinde olaylara ve gelişmelere hakim olmak gerektiğini düşünüyor.

Çıkarlarımıza uymuyordu
Soru: 15 Kasım’a nasıl gelindi? Siz bu sürecin neresindeydiniz?
Ayrı bir devlet söylemi, 15 Kasım’dan çok önce, Denktaş-Kiprianu görüşmeleri devam ederken başlamıştı. Meclis’te 1979’dan beri sürekli devlet ilanının gerekliliğini anlatan konuşmalar yaptırılıyordu. Hararetli bir şekilde ayrı devlet kurulmalı, federal devlet söyleminden kurtulmalıyız tartışmaları vardı. TKP ve CTP buna karşıydı. Hatta ben, bir vesileyle büyükelçiyle görüşmemde konuyu gündeme getirmiş, rahatsızlığı dile getirmiştim.
Soru: Ayrı bir devlete neden karşıydınız?
Çıkarlarımıza uymuyordu. Bu adım karşısında uluslararası tepki gelecek ve bu ambargo şeklinde kendini hissettirecekti. Elektriğimizin bile olmadığı günlerdi. Uluslararası ticarette de Kıbrıs Cumhuriyeti amblemiyle satış yapmamıza izin vardı. Bu nedenle çok büyük ekonomik sıkıntılar yaşayacağımız için karşı çıkıyorduk. Tabi Türkiye’nin BM’den başlayarak her platformda dile getirdiği federal Kıbrıs düşüncesine de tersti ayrı devlet. İki toplum arasında yıllardır devam eden görüşmelerde hedef iki bölgeli federal bir devletti. Türk tarafının resmi görüşü de bu yöndeydi. Yani devlet ilan ederek, resmi Türk politikasını çiğnemiş olacaktık.

Denktaş destek istedi
Soru: Muhalefetin baştan beri cumhuriyetin ilanına karşı olduğunu söylemiştiniz. Sizin endişelerinize karşı herhangi bir söylem geliştirildi mi? Ya da sizi iknaya yönelik hareket oldu mu?
Önceleri devletin sadece adı değişecek, başka bir şey değişmeyecek denildi. “Anayasa’yı değiştirip, kuşa çevirecekler ve 12 Eylül yönetiminin Anayasa’sı buraya gelecek” kaygımızı dile getirdiğimizde “Anayasa’ya dokunulmayacak” dendi. Rauf Denktaş, cumhuriyetin ilanından bir gün önce bizi, Meclis’teki milletvekillerini yemeğe çağırdı ve KKTC’nin 15 Kasım’da ilan edileceğini açıkladı. Herkesin desteğini istedi.

Beklenen kripto geldi 
Soru: Neler konuşuldu yemekte? Nasıl bir atmosfer vardı?
Ne konuşulduğunun bir önemi var mı? Bu bir emrivakiiydi. Biz yemek yerken biri içeri girdi ve Denktaş’a,  başından beri geldi mi diye sorup durduğu kriptoyu verir. Yani Türkiye’den beklenen izin geldikten sonra Denktaş çıkıp konuşmasını yaptı ve ilan tarihini açıkladı. Ancak yemek genel olarak öyle sevinç ya da heyecan içinde geçen bir yemek değildi. Biz şoktaydık. Bilhassa ben çok rahatsızdım. Aklım annesi ve çocuğuyla evdeki eşimdeydi. Bir süredir tehdit telefonları alıyorduk. Güzelyurt’tan etrafta tankların dolaştığına dair bilgiler geliyordu. Tutuklanmalar olacağına ilişkin dedikodular yayıyorlardı köylerde. Bu atmosferde geçen bir yemek söz konusuydu. Denktaş konuşmasında, “şüphesi olan gidip, elçiyle konuşsun” bile dedi. TKP’den bir arkadaş, yemekten sonra gidip, Anayasa’nın değişmeyeceğine dair teminat bile aldı.

Soru: Oylama sırasındaki tavrınız ne oldu?
O gün oylamadan önce bir kağıt dolaştırdılar Meclis’te. Bugünlerde fotokopisi dolaşır ortalıkta. O fotokopiyi kullanarak “sen de imzaladın” diyorlar bana. Ben de gösterin imzamı diyorum. Bu defa ‘fotoğraflarda en önde elin havada’ diyorlar. Oysa ben o fotoğrafların hiçbirinde görünmem… Ben onaylamasaydım, onaylamadığımı söylemem lazım. Ben kimseye onaylamadığımı söylemedim. Ama bundan memnun muydum? Hayır. Buna karşı mıydım? Evet.

Hiç birşey değişmedi
Soru: 15 Kasım sonrasında ne oldu? Ne değişti?
Cumhuriyetin ilanının hemen ardından devlet olup olmadığımızı belirlemek için bir test yaptık. Gazimağusa Limanı’na telefon ettik ve sorduk: “Orada yüklenen gemi var mı? Var. Ne yazar üzerinde? Produce of Cyprus yazar” yanıtını aldık. KKTC yok. Devlet ilan ettik ama ithalat-ihracatımıza Kıbrıs olarak devam ettik. Önceden olduğu gibi...
Soru: Kıbrıs Türkü’nün hayatında o günden bugüne ne değişti?
Hiçbir şey değişmedi. Aynı şeyler devam ediyor. Tabi cumhuriyetin ilanından sonra ABAD kararı çıktı. O günlerde görüştüğümüz birçok yabancı, konunun bu noktaya gelebileceği konusunda bizi uyarmışı. Bizim gibi adı duyulmamış, tanınmamış 10-15 tane ülke daha olduğunu ve bunların Avrupa ile ticarette büyük sıkıntılar yaşadıklarına işaret etmişti.

Dış politika enstrümanı
Soru: KKTC’nin tanınması için ne yapılabilirdi? Veya bundan sonra ne yapılabilir?
Biz devleti ilan ettik ama ne bağımsız olmasını arzu ettik, ne de çaba harcadık. Bu devlet, dış politika hedefinin bir parçası olarak ilan edilmiş, bir dış politika enstrümanıdır. Bir devletin en önemli temellerinden birisi istihbarattır yani milli istihbarat ağıdır. Bizde istihbarat olarak ne var?
Bölgedeki doğal gaz potansiyeli iştah kabarttığı için bölge yeni kavgalara gebe. Biz denizlerden petrol ve doğal gaz çıkarılmasına da karşıyız çünkü en küçük bir hatanın bedeli çok ağır olacak. Deniz hayatı yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalacak… Tehlikelerle dolu bu ortamda bir an önce kavgalarımıza son verip, barışçı bir şekilde dünyanın istikbaline yönelmemiz lazım. 

YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER

banner471

banner474