banner564

Gelişmiş ülkeler ‘icra’ konusunda ne yapıyor?

Yüksek Mahkeme eski Başkanı Taner Erginel, ülke gündemindeki yasal sorunları irdeliyor (3)

Gelişmiş ülkeler ‘icra’ konusunda ne yapıyor?
banner598

 Hazırlayanlar :  Av. Orhan Arsal   ve  Av. Şengül Göksu

 Soru: İcra sorunu nedeniyle ülkemizde büyük adaletsizlikler yaşandığını ve yargının zarar gördüğünü söylüyorsunuz. Türkiye’de sistem farklı olduğu için oradaki icra ile ilgili kurallardan yararlanmanın doğru olmadığını buna karşılık İngiltere’de icra konusunda meydana gelen değişikliklerden yararlanmak gerektiğini söylüyorsunuz. Yüksek Mahkeme Başkanı olduğunuz dönemde bu konuda girişimde bulundunuz mu? 

Cevap: Yüksek Mahkeme Başkanı olduğum 2002 yılında ilk saptadığımız husus icra sorununun çok ciddi bir sorun olduğu idi. Bu nedenle icra sorununa çözüm aramaya çalıştık. Gelişmiş ülkelerin bu konuda ne gibi çözümler bulduğunu öğrenmek istedik.

Çağdaş icrada benimsenen ilke borçlunun borcundan şahsı ile değil, mal varlığı ile sorumlu olmasıdır. Gelişmiş ülkeler parası olmadığı için borcunu ödeyemeyeni hapse göndermekten vazgeçtiler ve malvarlığını kaçıranlara hapis cezası vermeye başladılar. Bu yeni anlayışa uygun yeni bir hukuk oluşturulmuştur. Bu gelişmeleri izleyemediğimiz için icra sorunu yaşadığımızı düşünüyorduk.

Bu nedenle KKTC’de büyük acılar yaşanmış ve borçlular gibi alacaklılar da mağdur olmuştur. Bunun yanı sıra avukatlar da çalışmalarını hatalı bir icra uygulaması üzerine inşa ettikleri için hakları olan geliri sağlayamamaktadırlar.


Soru:  Gelişmiş ülkelere ve İngiltere’de icra konusunda meydana gelen değişikler nelerdir?

Cevap:  Son 50 yılda icrada meydana gelen değişiklikleri yüzeysel bir bilgi ile özetlemeye çalışalım.
 
a)Tebliğ ve icrada özelleştirme yöntemlerinden yararlanılmaya başlanmıştır.

b)Borç ödememek suç olmaktan çıkarılmış. Borçlunun icraya tabi mal varlığını kaçırması suç haline getirilmiştir. Kaçırmayı önleyecek kurallar geliştirilmiştir. Kaçırma durumunda malın eski mal sahibine dönmesi ve icraya tabi olması kolaylaştırılmıştır.

c) Kredi verenlerin borç almak isteyenlerin ödeme gücünü ve geçmişteki ödeme alışkanlıklarını öğrenmesini kolaylaştıran yeni yöntemler geliştirilmiştir. 

d)Kişisel iflas kurumu oluşturulmuş, böylece borcunu ödeyemeyen kişinin hapse gitmesi değil, insan onuruna uygun asgari şartlarda sade bir yaşam sürmesi, imkân bulunca ekonomik yaşama dönmesi ve ileride kazandığı zaman borcunu ödemesi sağlanmıştır.
 
e)İpotek kuralları netleştirilerek ipotekli malların satışı kolaylaştırılmıştır. İpotekli mallara başka kişilerin haklarının karışması önlenmiş ve ipotek edilen malın gününde, süratle satışı sağlanmıştır. 

Bizde ise maalesef bu ilkeler kabul edilmiş değildir. Bunun tam tersi uygulanmaktadır.

Bir örnek verelim.  İpotekli mal üzerinde başka kişilerin haklarının oluşmasına fırsat verilmiştir. Boş bir tarla üzerine ipotek koyan kişi bir süre sonra orada evler yapılıp satılacağını bilmektedir. Ev sahiplerinin koçan alma işleminin uzamasından yaralanarak evlere de sahip çıkmaya çalışmaktadır. Ev sahipleri bu durumda doğal olarak ipoteğin kapsamını tartışmakta ve uygulanmasını engellemektedirler. Böylece ipoteğin kesin ve süratli bir icra yöntemi olmasından uzaklaşılmıştır. En etkili icra yöntemi olması gereken ipotek prosedürü işlemez hale gelmiştir.


Soru:  Ülkemizde bir de mazbata sorunu var. Bu konuda ne diyeceksiniz?

Cevap:  Mazbata sorununu anlamak için biraz geçmişe gitmemiz gerekiyor. Orta çağda bir kimsenin borcunu ödememesi suçtu. İngiltere dahil birçok ülkede hapishaneler borcunu gününde ödeyemeyen borçlularla doluydu. 

Zamanla borcunu ödeyemeyenleri hapse göndermenin insanca olmadığı, hapiste olan kişinin para kazanıp borcunu ödeyemeyeceği ve bu yöntemin alacaklılara da bir yarar sağlamadığı anlaşıldı. Bu nedenle 20.nci yüzyılda borçlar hukukunda bir reform olmuştur. Kabul edilen yeni ilkeler İnsan Hakları Sözleşmelerine yansımıştır. KKTC’de insan hakları sözleşmelerini izlemekte gecikmedi. 

Soru:  İnsan Hakları Sözleşmeleri KKTC de geçerli mi?

Cevap:  Evet geçerlidir. Yüksek Mahkememiz Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin, KKTC’de geçerli olduğuna ve uygulanması gerektiğine karar vermiştir. (Gör: D. 2/2001, Birleştirilmiş Yargıtay/Ceza 1/2001-2/2001-3/2001) Sözleşmeye ek dördüncü protokole göre: “Hiç kimse yalnızca akdi ilişkiden doğan bir yükümlülüğü yerine getirmemiş olmaktan dolayı özgürlüğünden yoksun bırakılamaz.”

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine ek olarak Cumhuriyet Meclisimiz “Birleşmiş Milletler Kişisel ve Siyasal Haklar Sözleşmesini” de kabul etmiştir. (Gör: 29/2004 Sayılı Yasa) Bu sözleşmeye göre: “Hiç kimse yalnız sözleşmeden doğan bir yükümlülüğü yerine getirmemiş olması nedeniyle hapsolamaz.” 

Uluslararası sözleşmelerde benimsenen bu ilkelere göre borcunu ödemediği için bir kimseye hapis cezası verilmemesi gerekir. Buna karşılık icraya tabi olması gereken mal varlığını kaçırması nedeniyle ona hapis cezası vermek mümkündür. 

Şu halde hapis cezası verebilmek için bir kimsenin icraya tabi mal varlığını belirlemek son derece önemlidir.  Bunun için borçlunun sade bir vatandaş olarak yaşayabilmesi için ihtiyaç duyduğu miktar ayrılmalı ve bunun üstünde olan mallar süratle icraya tabi olmalıdır.

Aynı ilke borçlunun gelirinde de uygulanmalı, borçluya geçinebilmesi için bir miktar ayrıldıktan sonra geriye kalan için taksitlerle ödeme emri verilmelidir. Bir nevi kişisel iflas ilkeleri uygulanmalıdır. Böylece borçlunun ekonomik hayattan kopmaması ve ileride kazandığı zaman borcunu ödemesi düşünülmektedir. 

Bu uygulamada borçlunun sade bir insan olarak yaşamak için ihtiyaç duyduğu mal ve gelir ile bunun üstünde olanı ayırmak çok önemli hale gelmiştir. Ancak bu ayırımı yapmak kolay değildir.

Soru: Borçlunun gelirinin icraya tabi tutulması yani taksitlerle ödeme emri verilmesi için nasıl bir yöntem benimsendi?

Cevap: Yüksek gelir elde eden bir borçlu düşünün. Her ay büyük kazançlar elde edip lüks yaşam sürüyor, fakat borçlarını ödeme niyeti yok. Daha önce gördüğümüz ilkelere göre onun normal sade bir yaşam için gerekli olan gelirini saptamamız ve bu gelirin üstünde olan bölümü mal varlığına dahil kabul edip icraya tabi tutmamız gerekir. 

Bir borçlunun ailesi ile birlikte sade bir vatandaş olarak yaşaması için ihtiyaç duyacağı miktar ne kadardır? Bu miktarın üzerinde olup takside bağlanacak miktar ne kadar olabilir? Hukukta bu soruyu çözmek kolay olmamıştır. 

Borcunu aylık taksitlerle ödeme talebi ile karşı karşıya kalan bir borçlu Mahkemeye geldiği zaman büyük bir gerilim içindedir. Diyelim ki borcunu ayda 5000 TL taksitlerle ödemeyi kabul etti. Bu bir borç ödeme kabulü mü, yoksa hapsolma sonucu doğuracak mal varlığının icraya tabi bölümünün saptanması mı? Borcun ödenmesi ile ilgili bir kabul beyanı mı yoksa borcun icraya tabi olan bölümünü belirleyen bir ifade mi? 

KKTC’de uyguladığımız Aglosakson yargı  sisteminde tarafların iradesi ön planda olup yargıç pasif konumdadır. Ancak taksit emri verme konusunda bu ilkenin adil sonuç vermediği anlaşılmış borçlunun gelirine yönelik icra ile ilgili Fasıl 6’nın 82- 85.inci maddelerinde  tarafların iradesi dikkate alınmayarak farklı bir prosedür benimsenmiştir. Bu prosedürde yargıca aktif bir görev verilerek borçlunun doğrudan Mahkeme tarafından sorgulanması sağlanmıştır.  

Fasıl 6’nın 82-85 maddelerini incelediğimiz zaman Anglosakson sistemin yargılama yönteminin genel uygulamasından uzaklaştığını icra hukukunda tüm dünyada meydana gelen modern icra ilkelerini uyguladığını görürüz. 

Soru: Borçlunun kabul etmesine rağmen taksit emri verilmemesi gerektiğini mi söylüyorsunuz?

Cevap: Aynen bunu söylüyorum. Taksit emri verilmesine ilişkin prosedüre bir göz atalım: Fasıl 6, 82-85 inci maddelerine göre borçlunun icraya tabi taşınmaz ve taşınır malları olmadığı saptandıktan sonra, borçlunun gelirine yönelik icra başlatılır.

 Bunun için Mahkemeye bir dilekçe dosyalanıp borçlunun borcunu aylık taksitlerle ödemesi talep edilir. Yasaya göre Mahkemenin görevi borçluyu sorgulayıp aylık gelirini ortaya çıkarmak ve ailesi ile insanca yaşayabilmesi için gerekli miktarı ayırıp bunun üstünde olanı taksite bağlamaktır. Bu işlem yapılırken Mahkemenin iki konuda karar vermesi gerekir. A)Borçlunun aylık gelirinin ne kadar olduğu, B) Borçlunun insanca yaşamak için ne kadar paraya ihtiyaç duyduğu. Bu bulguların yapılması için borçlunun kabulü yeterli olmayıp yargıcın doğrudan borçluyu sorgulaması gerekmektedir.

 Soru: Geçmişte borcun taksitlerle ödenmesi için nasıl emir veriliyordu?

Cevap: Avukatlık mesleğine başladığım 1969 yılında kıdemli yargıçlar borçluyu sorgulayıp aylık geliri ile insanca yaşaması için ihtiyaç duyduğu asgari miktarı ayrı ayrı ve net bir şekilde belirttikten sonra taksit emri veriyorlardı. Mahkemenin borçluyu sorgulayıp bu iki bulguyu yapmadan taksit emri vermesi söz konusu değildi. 

Genelde tarafların iradesine büyük önem veren yargılama sistemimiz, taksit dilekçelerinde bunu değiştirmiş ve tarafların anlaşması ile taksit emri verilmesini kabul etmeyen bir uygulama başlatmıştı. Kıdemli yargıçlar buna uygun hareket ediyorlardı.

Devam edecek

YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER

banner471

banner474